İnternet, günümüzde pek çok sorunla karşı karşıya ve adeta bir çöplük gibi görünüyor. Yapay zekanın gelişiyle birlikte bu sorunlar daha da belirgin hale geldi. Özellikle, sosyal ağlarda hızla yayılan ve sahte içeriklerin üretimini kolaylaştıran teknoloji, büyük bir endişe kaynağı haline geldi.
Taylor Swift’in müstehcen görüntülerinin sahte versiyonlarının yayılması gibi vakalar, yapay zekanın kötüye kullanımının ne kadar kolay olduğunu gösteriyor. Bu durum, internetin artık gerçek bir lağım gibi koktuğunu düşündürüyor.
Medyada bu tür görüntüleri ön plana çıkarma isteği var çünkü bunları mümkün kılan teknoloji, yani üretken yapay zeka, halk arasında hâlâ büyük ölçüde bilinmiyor ve aynı zamanda zirveye ulaşmaktan da çok uzak.
Bununla birlikte, yapay zekanın rahminden doğan “deepfake’lerin” alakalı hale gelmesinin nihai nedeni, bu tür içeriğin sosyal ağlarda cezasız bir şekilde yayılması.
Facebook, Instagram, TikTok, üretken yapay zeka sahnesine girildiğinde de değişmiyor. Üstelik bu platformların “bekçi” olarak sorumluluğu, sentetik kökenli metin, resim ve video üretme kolaylığı arttıkça daha da belirginleşiyor. The Atlantic için yazdığı bir makalede Nathaniel Lubin, 2.0 platformlarında öfkeyle dağıtılan “sahte” içeriği durdurmak için sosyal ağların her zamankinden daha fazla “küratör” görevi görmesi gerektiğini vurguluyor.
İnternet yıllardır lağım gibiydi, ancak yapay zekayla birlikte kokusu daha da belirgin hale geldi
İnternet yıllardır lağım gibiydi ancak yapay zekayla birlikte kokusu daha da belirgin hale geldi. Çevrimiçi platformlar hâlâ neyin alınıp satıldığı kullanıcının bireysel ilgisinin olduğu pazarlar. Bu tür kanallarda kullanıcılar sonuçta zamanlarından daha fazla içeriğe maruz kalıyor, kaçınılmaz olarak yavaşlıyor, düşünmelerine izin veriyor.
Örneğin Instagram’da Meta algoritmaları, sayısız içerik parçası arasından kullanıcının “akışına” girecek gönderileri seçmekten sorumlu. İçeriği anında aydınlatan üretken yapay zekanın ortaya çıkışıyla birlikte, kullanıcının dikkatini çekmeye yönelik şiddetli rekabet daha da yoğunlaşıyor. Ve internette kaynayan içerik katlanarak çoğalırsa, kaçınılmaz olarak Taylor Swift’in “deepfake”lerinin internette mantar gibi çoğalması gibi durumlara mahkum oluruz.
İçerik oluşturucular, yapay zekanın yanındayken içeriği daha hızlı ve daha ekonomik bir şekilde üretebilecek konumdalar ancak aynı zamanda içeriklerinin kullanıcının gözüne ulaşmasını sağlamak için daha fazla rekabetle de uğraşmaları gerekiyor. Medya da benzer bir durumla karşı karşıya. Medya kuruluşları yapay zekanın yardımıyla üretim süreçlerini hızlandırıp maliyetleri düşürebilir ancak bu, ürettikleri içeriğin internette çok daha az yer kaplamasına engel olmayacak.
Peki çöpü temizlemek mümkün mü?
Rubin, sosyal medyanın bazı içeriklere görünürlük verirken diğerlerine görünürlük vermediğinde “katılım” takıntısını azaltması gerektiğini söylüyor. Bu şekilde spam, düşük kaliteli içerik ve “deepfake”ler 2.0 platformlarında önemini kaybedecek.
Sosyal medya kullanıcılarının belirli içerikler hakkında söylediklerini daha dikkatli dinlemeli ve bu tür içerikleri konumlandırırken bu değerlendirmeleri dikkate almalı. Ayrıca, suiistimal gerçekleştiren kullanıcıların kendi alanları üzerindeki etkisini azaltmak için, ödeme gücü kanıtlanmış dış yaratıcıların değerlendirmelerine de güvenmeli.
Sosyal medya ayrıca, dijital platformların ergenler gibi risk altındaki demografik grupları nasıl olumsuz etkilediğini düzenli olarak inceleyen ve bu tür platformların verdiği zararların özellikle ciddi olduğu durumlarda değişiklikler uygulayan halk sağlığı araçlarına da dayanmalı Ancak bu, Facebook, TikTok ve diğer şirketler tarafından başlatılan tasarım deneylerinde daha fazla şeffaflık gerektiriyor.
Sosyal ağların “deepfake”leri kısaltmak için benimseyebileceği bir diğer önlem de yapay zeka tarafından üretilmiş olması muhtemel içeriğin etiketlenmesi. Ancak bu, yapay zekayı mümkün kılan büyük dil modelleri ne kadar çok ilerlemeye yol açarsa, bu da o kadar zor olacak. Dahası, “gerçek”in tanımı da zamanla değişebilir. Bu görüntü düzenleme aracının her yerde bulunması, günümüzde açıkça rötuşlanmış fotoğrafların gerçek sayılmasına neden oldu.
Sonuç olarak, gelecekte sosyal ağlar, muhtemelen kullanıcılarından içeriklerinin doğrulanmış kaynağını belirtmelerini isteyecek, böylece içerik kendi alanlarına girebilecek. Büyük çevrimiçi platformlar, “geçit bekçileri” rolünü güçlendirecek.