Ekipciliği seven, titiz bir Art Direktörüm.
Ekip çalışmalarını sevmemek, reklam dünyasında “siyah beyaz” bir filmin içinde sıkışıp kalmak gibi. Her birimiz, kendi renklerimizle bu büyülü dünyaya renk katıyoruz bence.
Bazen arkadaşlarım beni “Cetvelli Adam” diye çağırır. Sanırım bu lakap, kulağıma hiç de fena gelmiyor. Sonuçta, cetveller tasarımlarımızda bizim yaratıcı kılavuzlarımız. Onlar, tasarımlarımızı sınırlamanın aksine, yaratıcılığa bir kapı açıyorlar. Tabii ben de bu kapıdan içeri adım atmaya hazırım!
Lise sonrası 2 yıl resim eğitimi aldım. Ardından Görsel İletişim ve Tasarımı bölümünde lisans eğitimimi tamamladım. Üniversite dönemindeki bu 4 yılı elimden geldiğince verimli geçirdim. Okurken freelance işler almaya başladım. Aynı zamanda üniversite hayatım boyunca, farklı üniversitelerde, bölümümle alakalı birçok workshop’a katıldım. Katıldığım workshop’lar sayesinde sektörden ve sektöre atılmaya hazırlanan meslektaşlarımla tanıştım ve doğru bildiğim yanlışları / yanlış bildiğim doğruları öğrendim.
Aldığım eğitimlerden sonra 8 farklı ajansta çalıştım. Çoğu meslektaşım gibi çocukluktan beri her bulduğum boşluğa, çizimler yapmamı da sayarsak, bu sektöre bir ömür verdim diyebilirim. Ayrıca sektöre başladığım andan itibaren gelişimime yardımcı olacak ustalarla ve ekiplerle çalışmaya hep özen gösterdim.
Ve tüm bunlar sayesinde “Hayatta Kalma Sertifikası“nı elimde tutuyorum.
İlkokul yıllarımda, resim yarışmasında dereceye girdim. Çizimim ve ismim gazetelerde yer aldı ama fotoğrafım yoktu. O zaman farkına vardım ki “kendinden çok, işiyle anılan” insanlardan olmak istiyorum. Aynı zamanda, üniversite yıllarımda tanıştığım ve 5 yıldır eşim olan o zamanki sevgilim, sektöre adım attığında motivasyonum daha da arttı.
Şimdilerde ise yaptığım işlerle her karşılaştığımda, işime daha çok bağlanıyorum. Sonuçta, işimle özdeşleşmek, beni ileriye taşıyan en büyük itici güçlerden biri!
Temel odağımız ise özetle: “Enginlere sığmam, TASARIM”
“Art Direktör” ne yapar?
Art Direktörün kulağa oldukça asil geldiğini kabul ediyorum ama aslında işimiz biraz daha karmaşık. Çoğu sektörde olduğu gibi başlıca sorumluluğumuz projeleri zamanında bitirip, müşteriye ulaştırmak. Çoğu işten ayrılan kısmı ise hem yaratıcı, hem estetik, hem ses getirecek hem de daha önce yapılmamış bir proje sunmak.
Temel odağımız ise özetle: “Enginlere sığmam, TASARIM”
“Art Direktör” olarak günlük iş akışını şiirsel bi örneğiyle anlatmak istiyorum:
Ona mail at
Buna mail at
İşinin adıdır sanat
Gel de bunu başkalarına anlat
Sirkülasyonun çok olduğu bir sektördeyiz.
Müdavim yanım olduğu için çalışmaktan keyif aldığım arkadaşlarım değişince zorlanıyorum. Çünkü uzun zamandır çalıştığım kişilerle “leb” demeden “leblebi”yi anlıyor olduğumuz seviye çok konforlu. Yeni gelen ya da yeni gittiğim yerdeki kişilerle bu aşamayı atlatana kadar fazlaca mesai harcamak gerekiyor.
Bazı günler, resmin büyüsüne kapılıp kendimi bir çocuk gibi hissediyorum, bazı günler ise projelerin karmaşasında bir labirentin içinde kaybolmuşçasına! Ama “Hamza uyan geldik!” denilince gerçek dünyaya dönüyorum.
Kötü bir takımda yıldız oyuncu olmak yerine, yıldızlar takımındaki oyuncu olmayı tercih ederim. Çünkü birbirimizi tamamlayarak, daha büyük bir etki yaratırız.
Geleceğe ilişkin hedefim ise işimi layıkıyla yapmak. Gerisi olacağına varır zaten.